Header Ads Widget

Ticker

6/recent/ticker-posts

Köylü Milletin Efendisidir: Atatürk'ün Sözünün Ardındaki Gerçek Hikaye

Bir Köylünün Atatürk'e Vedası: 1938'den Günümüze Taşınan Duygu

19 Kasım 1938. Atatürk'ün vefatının üzerinden henüz birkaç gün geçmiş. Ankara sokaklarında derin bir yas var. Maarif Vekili Hasan Ali Yücel, Ulus Gazetesi'nde kaleme aldığı yazısında, Türk milletinin kurucusuna olan bağlılığını en saf haliyle gösteren bir sahne anlatır. Bu sahne, "Köylü milletin efendisidir" sözünün neden sadece bir slogan değil, bir gerçek olduğunun en içten kanıtıdır.

Küçük Bir İşporta, Büyük Bir Sevgi

Ankara'nın bir köşesinde kurulmuş küçük bir işporta tezgahı. Üzerinde Atatürk'ün yakaya takılacak, etrafı siyah çerçeveli resimleri. Fiyatı sadece beş kuruş. Alıcıların arasında, yamalı kumaştan bir elbisenin sahibi, yağız çehreli bir köylü dikkat çekiyor.

Yeleğindeki cebi andıran delikleri karıştırmaya başlıyor. Yüzünde bir telaş, bir korku. Beş kuruşu bulamamanın endişesi, her duygusunu yüzünden okunan bu insanın gözlerinde titriyor. Sonra birden, gözlerinin içi gülüyor - parayı bulmuş.

Hazine Bulmuş Bir İnsanın Mutluluğu

Nikel çeyreği satıcıya uzatıyor. Artık Atatürk'ün siyah çerçeveli resminin sahibi. Ama asıl anlamlı olan, bu andan sonra yaşananlar.

Yarı gülen, yarı ağlayan bir duyguyla resmi eline alıyor. Zedelemekten korkar gibi, büyük bir itina gösteriyor. Yakası kaybolmuş ceketinin sol yanına, tam kalbinin üstüne, usulca iliştiriyor resmi. Öyle bir okşayış var ki bu harekette... Sanki en değerli hazineye dokunuyormuş gibi.

"Efendi" Sözünün Anlamı

Hasan Ali Yücel'in gözlemlediği bu sahne, Mustafa Kemal Atatürk'ün "Köylü milletin efendisidir" sözünün boş bir laf olmadığını gösteriyor. Bu söz, köylünün hoşuna gitsin diye, popülist bir yaklaşımla söylenmemişti.

Yüzyıllardır "raya" olarak görülen, efendi diye tanımlanmayan Türk köylüsüne, tarihin akışını değiştirecek bu unvanı veren Atatürk'tü. Ve işte karşılık: Belki başka parası olmayan bir köylünün, beş kuruşunu Atatürk'ün resmine vermesi. Sessiz, gösterişsiz ama derin bir minnet ve şükran.

Kurtuluş Savaşı'nın Gerçek Kahramanları

Hasan Ali Yücel'in sözleriyle: "Mustafa Kemal, bir avuç Anadolu Türk köylüsü ve kağnıları ile İngiltere'sini, İtalyan'ını, Fransız'ını, onların tetikçisi Yunan'lısını süpürüp Akdeniz'e döktü."

Bu cümle, Kurtuluş Savaşı'nın özünü anlatıyor. Modern silahlarla donatılmış devasa ordulara karşı, yalınayak ama gönlü zengin köylüler savaştı. Kağnılarla cephane taşıdılar. Ekmeğini, oğlunu, canını vatan için verdi Anadolu köylüsü.

Bir Halkın Vefa Borcu

1938'de o küçük işportada yaşanan, bir milletin liderine olan bağlılığının en saf ifadesiydi. Yamalı elbiseli, beş kuruşu zor bulan ama kalbi zengin bir köylünün, "İlk defa bana efendi diyen" insana gösterdiği minnet.

Bu sahne, sadece bir anı değil, bir kuşaktan diğerine aktarılması gereken bir vefa dersiydi.

Sonuç: Bugüne Taşınan Miras

Yıllar geçti ama o köylünün Atatürk'ün resmini kalbinin üstüne yerleştirirken gösterdiği özen, bugün de anlamlılığını koruyor. Çünkü bu özen, sadece bir lidere değil, onunla birlikte kazanılan özgürlüğe, eşitliğe, onura duyulan saygının göstergesiydi.

"Köylü milletin efendisidir" sözü, işte bu yüzden hala yankılanıyor. Çünkü bu söz, bir vaatti ve o vaat yerine getirilmişti. Anadolu'nun köylüsü, milletin gerçek efendisi olmuştu - hem savaş meydanlarında hem de yeni kurulan Cumhuriyet'in temellerinde.


Bu yazı, Hasan Ali Yücel'in 19 Kasım 1938 tarihli Ulus Gazetesi'ndeki gözlemlerinden esinlenilerek hazırlanmıştır.

Yorum Gönder

0 Yorumlar