Türk tarihinin en samimi dostluklarından biri olan Mustafa Kemal Atatürk ve Nuri Conker'in arkadaşlığı, sadece siyasi bir ilişki değil, gerçek anlamda kardeşlik bağıyla örülmüş bir dostluktu. Bu yıl Nuri Conker'in 86. vefat yıl dönümünde, Atatürk'ün hayatındaki bu değerli dostun izlerini takip ediyor, kızı Kıymet Tesal'in anıları ışığında bu eşsiz arkadaşlığı anlatıyoruz.
Selanik'ten Başlayan Dostluk
Mustafa Kemal Atatürk ve Nuri Conker'in arkadaşlığı, henüz çok genç yaşlarda Selanik'te başlamıştı. Bu dostluk, Trablusgarp Savaşı'ndan Milli Mücadele'ye, Cumhuriyet'in kuruluşundan Atatürk'ün son günlerine kadar kesintisiz devam etti. İki arkadaşın Trablusgarp hatırası olan fotoğrafları, bu uzun soluklu dostluğun tarihi belgesi niteliğindedir.
"Artık İhtiyarlarla Konuşmam Ben"
Atatürk ve Nuri Conker arasındaki samimiyetin en güzel örneklerinden biri, Conker'in 50. yaş gününde yaşanmıştı. Nuri Conker, her gece Atatürk'ün sofrasında bulunduğu için, bir kez olsun kendi evinde bir gece geçirmek istemişti. Tam da 50 yaşına girdiği o gece evde kalmış, dışarı çıkmamıştı.
Atatürk, akşam sofrasında Nuri Conker'i göremeyince endişelenerek arattırmaya başlamıştı. Telefonlardan sürekli "burada yok efendim" yanıtı alması üzerine, Saffet Arıkan devreye girmiş ve "Bu gece Nuri Bey'in yaş günü, muhakkak evindedir" demişti. Bunun üzerine Atatürk, sofradaki tüm misafirlerini toplayarak habersizce Nuri Conker'in evine "baskına" gitmişti.
Kıymet Hanım, o geceyi şöyle anlatıyor: "Kapı çalındı, açtık, bir de baktık ki önde Atatürk, arkasında bir sürü insan. Babam kapıya çıkınca Atatürk 'demek 50 yaşına girdin öyle mi Nuri?' dedi, sonra ekledi, 'benim artık ihtiyarlarla işim yok, böyle ihtiyarlarla konuşmam ben...'"
İlginç olan, Atatürk'ün bu şakacı tavrının arkasındaki gerçekti: Nuri Conker 50 yaşına girdiği gün, Atatürk 51 yaşındaydı. Tüm gece boyunca dostuna "ihtiyar" diye takılmaya devam etmişti.
Ayrılığın Acısı: "Beni Niçin Yalnız Bıraktın Nuri?"
1937 yılında Nuri Conker'in ölümü, Atatürk'ü derinden sarsmıştı. Kardeşini yitirmişcesine üzülen Atatürk, tüm taziyeler kendisine gelmiş, dostunun yokluğunu yüreğinde hissetmişti.
Bu kayıptan sonra Atatürk, bir daha Nuri Conker'in evine gitmemişti. Hatta aynı mahallede oturan doktoru Neşet Ömer'in davetlerini bile kabul etmeyerek, "Doktor, yanlış anlama, ben o semte bir daha ayak basmam, Nuri'yi hatırlatıyor bana orası" demişti.
Mezarlıktaki Son Vedalaşma
Nuri Conker'in ölümünden sonra Atatürk'ün akşam sofraları devam etse de, artık eskisi kadar neşeli değildi. Hem sağlığını giderek yitirmenin hem de sofrada en yakın dostunun bulunmayışının etkisi açıkça hissediliyordu.
Bir gece, sofradaki tüm davetlileri ayağa kaldırarak arabalarına binmelerini istemişti. Nereye gidileceğini söylemeden, şoförüne sadece "sağa dön, sola dön, ileri git" diyerek yol tarif etmişti. Varılan yer mezarlıktı. Sapkasını çıkararak Nuri Conker'in kabrine doğru yürümüş, bir süre orada durmuş, sonra "beni niçin yalnız bıraktın Nuri?" diyerek son vedalaşmasını yapmıştı.
Bir Dostluğun Ebedi İzi
Atatürk ve Nuri Conker'in dostluğu, sadece siyasi ortaklık değil, gerçek anlamda kalp bağıyla kurulan bir kardeşlikti. Bu dostluk, Selanik'te çok küçük yaşlarda başlamış, hayatın tüm zorluklarında birbirlerini desteklemişler, son nefeslerine kadar sürmüştü.
Kıymet Tesal'in anıları aracılığıyla öğrendiğimiz bu samimi hikayeler, Atatürk'ün insan olarak yanını, dostluk anlayışını ve sadakatini gözler önüne seriyor. Nuri Conker'in 86. vefat yıl dönümünde, bu değerli dostluğu rahmet ve minnetle anıyor, gerçek dostluğun ne anlama geldiğini bir kez daha hatırlıyoruz.
Bu hikaye, aynı zamanda dostluğun gücünü, samimiyetin değerini ve kayıpların insan ruhundaki derin etkilerini göstermesi bakımından da son derece önemlidir. Atatürk'ün "beni niçin yalnız bıraktın Nuri?" sözleri, bir liderin değil, dostunu kaybetmiş bir insanın feryadıdır ve bu yönüyle tarihin en dokunaklı anlarından birini oluşturmaktadır.

0 Yorumlar