Header Ads Widget

Ticker

6/recent/ticker-posts

Bedirhan Gökçe'nin "Dilin Yalan Söylüyor" Şiiri: Ayrılığın ve İçsel Çatışmanın Derin İzleri


Bedirhan Gökçe - Dilin Yalan Söylüyor Şiiri

Tohumdun yüreğimde fidan oldun büyüdün,
Ağaç idin bağımda, çınar oldun yürüdün.

Nasıl söküldün öyle, çatır çatır içimden,
Köklerin yüreğimde kan revan oldu birden.

Çalı çırpı bıraktın giderken yüreğimde,
Hepsi bir kıymık gibi beynimin her yerinde.

Dilin ne derse desin, gözün öyle demiyor,
Seni sevmedim derken, dilin yalan söylüyor.

Burası Ulus parkı, karşımız Anadolu,
Gönlümün öbür yanı ondan böyle sır dolu.

Yalnızım bu şehirde, hem de yapayanlızım,
Boğuluyorum gitme, şair olur bir yanım.

Yok böyle demiştim ben, yanlış anladım hemen,
Bunun hepsi hikaye, baştan komiğiz zaten.

Kendimizi kandırdık, kargalar güler buna,
Birde ciddiye aldık, karganın papuç damda.

Bu koca alemde biz, varla yok arasıyız,
Olmasak da olurdu, varsak yaşamalıyız.

Olmayacak duaya amin demeyelim biz,
Herkes kendi yoluna biz hep böyle gideriz...

Bedirhan Gökçe

Modern Türk şiirinin dikkat çeken isimlerinden Bedirhan Gökçe, "Dilin Yalan Söylüyor" adlı şiiriyle ayrılık, kayıp ve içsel çatışma temalarını ustalıkla işliyor. Bu şiir, hem duygusal derinliği hem de kullandığı metaforlarla okuyucuyu derinden etkileyen bir eser olarak öne çıkıyor.

Şiirin Genel Atmosferi ve Duygusal Dokusu

"Dilin Yalan Söylüyor", bir ayrılığın ardından kalan acının, hayal kırıklığının ve yalnızlığın dile getirildiği bir metin. Şair, sevgilinin gidişini bir ağacın sökülmesine benzeterek, bu kaybın yarattığı fiziksel ve duygusal travmayı çarpıcı imgelerle anlatıyor.

Tohumdan Çınara: Büyüyen Aşk, Acı Veren Ayrılık

Şiirin açılış dizelerinde karşımıza çıkan "tohum", "fidan", "ağaç" ve "çınar" metaforları, bir ilişkinin nasıl geliştiğini ve büyüdüğünü anlatıyor. Tohum olarak başlayan sevgi, zamanla kök salıyor, büyüyor ve bir çınara dönüşüyor. Ancak bu güçlü imge, şiirin devamında daha da acı verici bir hal alıyor.

"Nasıl söküldün öyle, çatır çatır içimden" dizesi, ayrılığın şiddetini ve ani oluşunu vurguluyor. Bir ağacın köklerinin sökülmesi gibi, sevgilinin gidişi de şairin içinde derin yaralar açıyor. "Köklerin yüreğimde kan revan oldu birden" ifadesi, bu travmanın yoğunluğunu kan imgesiyle somutlaştırıyor.

Geriye Kalan İzler: Çalı Çırpı ve Kıymıklar

Şiirin en çarpıcı noktalarından biri, ayrılığın ardında bıraktığı izlerin tasviridir. "Çalı çırpı bıraktın giderken yüreğimde" dizesi, sevgilinin gitmesinin arkasında sadece güzel anılar değil, aynı zamanda acı veren hatıralar bıraktığını gösteriyor. Bu hatıralar, beynin her yerine saplanmış birer kıymık gibi, sürekli acı veriyor ve unutmayı imkansız kılıyor.

İçsel Çatışma: Sözler ve Gerçekler Arasındaki Uçurum

Şiirin başlığını da oluşturan "Dilin ne derse desin, gözün öyle demiyor / Seni sevmedim derken, dilin yalan söylüyor" dizeleri, beden dilinin sözcüklerden daha dürüst olduğunu ifade ediyor. Burada hem sevgilinin hem de belki de şairin kendi içsel çatışması dile getiriliyor. Sözcükler yalan söyleyebilir ama gözler, mimikler ve bedensel tepkiler gerçek duyguları ele verir.

Mekân ve Yalnızlık: Ulus Parkı'nda Bir Hesaplaşma

"Burası Ulus parkı, karşımız Anadolu" dizesiyle şiir, somut bir mekâna oturuyor. Ankara'nın tarihi semti Ulus, şairin yalnızlığına tanıklık ediyor. "Yalnızım bu şehirde, hem de yapayanlızım" ifadesi, sadece fiziksel değil, duygusal bir yalnızlığı da işaret ediyor.

Özellikle "Boğuluyorum gitme, şair olur bir yanım" dizesi dikkat çekici. Burada acı ile yaratıcılık arasındaki ilişkiye değiniliyor. Acı, şairi boğarken aynı zamanda onu daha çok yazmaya, şiir üretmeye itiyor. Sanatın kaynağında duran bu paradoks, birçok sanatçının ortak deneyimidir.

Kendini Kandırma ve Gerçekle Yüzleşme

Şiirin ikinci yarısında, şair ilişkiye ve kendisine dair bir değerlendirme yapıyor. "Yok böyle demiştim ben, yanlış anladım hemen / Bunun hepsi hikaye, baştan komiğiz zaten" dizeleri, bir tür öz eleştiri ve kendini aldatmanın farkına varma anını yansıtıyor.

"Kendimizi kandırdık, kargalar güler buna" ifadesi, hem kendilerine hem de dış dünyaya karşı bir ironik yaklaşımı gösteriyor. Karga imgesi, Türk kültüründe uğursuzluk ve kötü haberciliğin yanı sıra, burada belki de hayatın ve ilişkilerin absürtlüğüne gülen bir gözlemci rolünde.

Varoluşsal Sorgulama: Var ile Yok Arasında

"Bu koca alemde biz, varla yok arasıyız / Olmasak da olurdu, varsak yaşamalıyız" dizeleri, şiire varoluşsal bir boyut katıyor. İnsan varlığının kâinattaki önemsizliği ve aynı zamanda varoluşun sorumluluğu burada sorgulanıyor. Varla yok arasında olmak, hem fiziksel hem de duygusal bir belirsizliği ifade ediyor.

Kabullenme ve Ayrılık

Şiir, "Olmayacak duaya amin demeyelim biz / Herkes kendi yoluna biz hep böyle gideriz" dizeleriyle son buluyor. Bu son, bir tür kabullenmeyi, boşuna direnmenin anlamsızlığını ve herkesin kendi yoluna gitme zorunluluğunu ifade ediyor. Aynı zamanda şairin kendi benliğine ve yaşam tarzına sadık kalma kararını da yansıtıyor.

Şiirin Dil ve Üslup Özellikleri

Bedirhan Gökçe'nin bu şiirinde kullandığı dil, hem halk şiiri geleneğinden besleniyor hem de modern şiirin özgürlüğünü kullanıyor. Hece ölçüsü ile yazılan şiir, akıcı ve müzikal bir yapıya sahip. Günlük konuşma dilinden beslenen sözcükler ve yapılar, şiiri samimi ve içten kılıyor.

Metaforların kullanımı oldukça başarılı. Özellikle doğa imgelerinin (tohum, fidan, ağaç, çınar, çalı çırpı) duygusal durumları anlatmak için kullanılması, şiiri hem somut hem de soyut kılıyor.

Sonuç

"Dilin Yalan Söylüyor", ayrılık acısını, yalnızlığı, kendini aldatmayı ve nihayetinde kabullenmeyi işleyen derin bir metin. Bedirhan Gökçe, güncel Türk şiirinde bu tür kişisel deneyimleri evrensel temalara dönüştürme başarısını gösteriyor. Şiir, okuyana kendinden bir şeyler bulma fırsatı sunuyor ve işte belki de güçlü bir şiirin en önemli özelliği budur.

Her ayrılık bir sökülüş, her kayıp bir boşluktur ama her acı da belki yeni bir başlangıcın ve kendini yeniden keşfetmenin kapısını aralar. Gökçe'nin bu şiiri, bu döngünün hem acısını hem de kaçınılmazlığını ustalıkla dile getiriyor.

Yorum Gönder

0 Yorumlar