Osmanlı tarihinin en paradoks olaylarından biri, hiç şüphesiz Girit'in kaybediliş hikâyesidir. 1897'de Yunanistan'a karşı kazanılan kesin zafer, masada tam bir hüsrana dönüşmüş; adanın son Türk sancağı 13 Kasım 1898'de indirilmiştir. Peki, savaş meydanında galip gelen Osmanlı, masa başında nasıl yenildi?
1897 Osmanlı-Yunan Savaşı: Otuz Günlük Zafer
- yüzyılın sonlarına gelindiğinde Girit, Osmanlı İmparatorluğu için kronik bir yara haline gelmişti. Adadaki Hristiyan Rum nüfus, "Enosis" yani Yunanistan'a katılma hayaliyle defalarca ayaklanmış, bu isyanlar sırasında Müslüman halka yönelik vahşi saldırılar düzenlenmişti.
1896'da patlak veren son büyük isyan, Müslümanlara yönelik katliamlarla zirveye ulaştı. Yunanistan bu fırsatı değerlendirerek 1897 başında Girit'e asker çıkardı. Bu açık bir savaş nedeni oluşturuyordu.
Pasifist Sultanın Zoraki Kararı
Sultan II. Abdülhamid, tüm dış politikasını büyük güçlerle çatışmamak üzerine kurmuş olmasına rağmen, toprak bütünlüğünü korumak ve Müslüman tebayı savunmak zorundaydı. 17 Nisan 1897'de Yunanistan'a savaş ilan edildi.
Ethem Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu, Teselya ve Epir cephelerinde muhteşem bir performans sergiledi:
- Yunan ordusu 30 günde darmadağın edildi
- Atina'ya giden yol açıldı
- 93 Harbi'nin yarattığı travma silinmeye başladı
- Osmanlı askeri gücü Avrupa'ya yeniden gösterildi
Tarihe "Otuz Gün Savaşı" olarak geçen bu zafer, moral açıdan Osmanlı için büyük bir kazanımdı. Ancak asıl drama sahne arkasında yaşanmaktaydı.
Büyük Güçlerin Gölge Oyunu
Osmanlı ordusu Atina'ya doğru ilerlerken, Avrupa'nın güçlü başkentlerinde alarm zilleri çalmaya başladı. Rusya, İngiltere, Fransa, İtalya ve Avusturya-Macaristan derhal devreye girdi.
Masada Kaybedilen Zafer
Rus Çarı II. Nikolay'ın doğrudan telgrafıyla II. Abdülhamid'e baskı yapıldı. Mesaj açıktı: Savaşı durdurun, yoksa sonuçları ağır olur.
Başkenti işgal edebilecek konumdaki Osmanlı ordusu, Avrupa'yla kapsamlı bir savaşa girmemek adına 20 Mayıs 1897'de mütareke imzalamak zorunda kaldı. Savaş meydanında kazanılan zafer, masa başında toz olup gitmişti.
İstanbul Antlaşması: Kağıt Üzerinde Egemenlik
1897'de imzalanan İstanbul Antlaşması, tarihimizin en ironik belgelerinden biridir:
Osmanlı'nın Kazandıkları:
- Yunanistan'dan savaş tazminatı
- Teselya'da küçük sınır düzeltmeleri
Osmanlı'nın Kaybettikleri:
- Girit üzerindeki fiili kontrolü
- Adanın geleceğini belirleme hakkı
Antlaşmaya göre Girit üzerinde "hukuki egemenlik" Osmanlı'da kalacak, ancak gerçek yönetim başkalarına devredilecekti. Bu, diplomatik dilde "yumuşak darbe" demekti.
Girit Muhtar Devleti'nin Kuruluşu
Büyük Güçler, kendi aralarında aldıkları kararla Girit'in geleceğini belirlediler:
- Ada, Padişah tarafından atanacak ama Büyük Devletlerin onaylayacağı bir Hristiyan vali yönetecekti
- Yunanistan Kralı'nın oğlu Prens George vali olarak atandı
- Osmanlı askerleri kademeli olarak çekilmeye başladı
- 13 Kasım 1898'de son Türk sancağı indirildi
Girit'in Sonu: 1908-1913
Prens George'un valiliği döneminde Girit hızla Yunanistan'a kaydı. 1908'de tek taraflı olarak Yunanistan'a katıldığını ilan etti. Osmanlı'nın itirazları havada kaldı.
Nihai kayıp, 1913 Bükreş Antlaşması ile geldi. Osmanlı, Girit'in kaybını resmen tanımak zorunda kaldı. Böylece 1897'de kazanılan askeri zafer, 16 yıl sonra tam bir diplomatik felakete dönüşmüş oldu.
Sonuç: Güçsüz Devletlerin Kaderi
Girit'in kaybı, 19. yüzyıl Osmanlı diplomasisinin acı bir dersidir. Savaş meydanında gösterilen kahramanlık, masa başında Avrupa'nın "konçerto"su karşısında bir anlam ifade etmemiştir.
Bu olay bize şunu gösterir: Uluslararası sistemde sadece askeri güç değil, diplomatik ağırlık ve müttefik ağı da kritik öneme sahiptir. II. Abdülhamid'in pasifist politikası, büyük bir çatışmayı önlemiş olabilir; ancak Girit gibi stratejik bir adanın kaybına da engel olamamıştır.
Anahtar Kelimeler: Girit'in kaybı, 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı, II. Abdülhamid dönemi, Otuz Gün Savaşı, Girit Muhtar Devleti, Osmanlı diplomatik yenilgileri, Prens George, İstanbul Antlaşması 1897
Kaynaklar ve İleri Okuma:
- Osmanlı-Yunan İlişkileri ve Girit Meselesi
-
- Yüzyıl Avrupa Diplomasisi
- II. Abdülhamid Dönemi Dış Politikası

0 Yorumlar