Header Ads Widget

Ticker

6/recent/ticker-posts

Atatürk'ün Çocuk Sevgisi: Bir Babanın Evlat Özlemi

Tarih, büyük liderleri genellikle askeri zaferleri ve siyasi başarılarıyla anar. Ancak Mustafa Kemal Atatürk'ü anlamak için onun sadece bir devlet adamı değil, aynı zamanda derin duygulara sahip bir insan olduğunu bilmek gerekir. Hayatının en büyük acılarından biri, hiçbir zaman kendi çocuğuna sahip olamamaktı.

Gizlemeyen Bir Acı

Atatürk, birçok konuda olduğu gibi bu konuda da son derece samimiydi. Duygularını gizlemeyi gereksiz bulan bir kişiliğe sahipti. Asaf İlbay'ın bir baloda on altı yaşındaki kızını kendisiyle tanıştırdığı an, bu duygularını bir kez daha açığa vuracaktı:

"Asaf ile bir mahallenin çocuğuyuz. Belki aynı yaştayız da. Demek ben de vaktiyle evlenmiş olsaydım, on altı yaşında bir çocuğum olacaktı!"

Bu sözleri söylerken gözleri yaşarmıştı. Ancak Asaf İlbay'ın eşinin teselli sözleri, Atatürk'ün kendine teselli bulma biçimini de ortaya koyuyordu: "Paşam, bütün millet sizin çocuklarınızdır."

"Doğru, işte ben de bununla avunuyorum..." cevabını verecekti Atatürk.

Başkalarının Çocuklarıyla Avunmak

Kendi evladı olmayan Atatürk, yaşamı boyunca başkalarının çocuklarını sevmek, onları okşamak ve kendi çocuğuymuşcasına bağrına basmakla avundu. Bu, sadece bir teselli değil, aynı zamanda onun çocuklara olan sonsuz sevgisinin de göstergesiydi.

Bir keresinde bu durumu açıklarken çok ilginç bir benzetme yapmıştı:

"Belki benim çocuğum olmadığında bir gizli neden vardır. Çok sevdiğim bir tayımın ölümünden o kadar duygulanmıştım ki, günlerce acısını unutamadım, yemek yiyemedim. Ya çocuğumu kaybetmiş olsaydım, ne olurdum bilemem..."

Bu sözler, Atatürk'ün ne kadar duyarlı bir yüreğe sahip olduğunu gösterir. Sevdiği bir hayvanın kaybından bile günlerce etkilenen bir insan, kendi çocuğunu kaybetmenin acısına nasıl dayanabilirdi ki?

Her Çocuk Onun Çocuğuydu

Atatürk'ün çocuk sevgisi, sadece sözde kalmadı. Gittiği her yerde çocuklarla ilgilenir, onları kollar gözetirdi. Ailesi olmayan, imkanları bulunmayan çocukları alıp okutması, manevi evlatlıklar edinmesi, bu sevginin somut örnekleriydi.

Çevresinde ve evinde çocuklar hiç eksik olmazdı. Her biri, bir babanın sevgisine muhtaç olan bu çocuklar, Atatürk'te gerçek bir ebeveyn bulmuşlardı.

Bir Milletin Babası

"Bütün millet sizin çocuklarınızdır" sözü, belki de Atatürk'ün hayatının en gerçek tanımıydı. O, kendi evladına sahip olamasa da, bir milletin babasıydı. Her Türk çocuğuna "benim çocuklarım" diye hitap ederken, bu sadece retorik bir söylem değil, içten gelen bir duygunun ifadesiydi.

Bugün Türkiye'de 23 Nisan'ın Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutlanması, Atatürk'ün çocuklara verdiği önemin en büyük göstergesidir. Bir bayramı çocuklara armağan eden başka bir lider var mıdır dünyada?

Sonuç: Sevginin Farklı Yüzleri

Atatürk'ün hayatındaki bu eksiklik, aslında bir zenginliğe dönüştü. Kendi çocuğuna sahip olamayan bir adam, milyonlarca çocuğun babasına dönüştü. Onun sevgisi, bir evlada sığmayacak kadar büyüktü belki de.

Bugün bile, onun manevi evlatları ve kurduğu cumhuriyetin çocukları olarak, hepimiz Atatürk'ün o hasret dolu yüreğinin meyveleriyiz. O, bir evlat hasretiyle yaşadı ama ardında tüm bir milleti evlat bıraktı.


Kaynak: Kemal Arıburnu, Atatürk'ten Anılar, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1976 (Atatürk ve Unutulmaz Anıları, Ahmet Gürel, Bülent Türker, Nisan 2009'dan aktarılmıştır)

Yorum Gönder

0 Yorumlar