Header Ads Widget

Ticker

6/recent/ticker-posts

Atatürk'ün Mussolini'ye Unutulmaz Dersi: Antalya Krizi ve Diplomat Masası

1930'lu yılların ortası, Avrupa'da faşizmin yükselişe geçtiği, güçlü liderlerin kükrediği bir dönemdi. İtalya Başbakanı Benito Mussolini, Roma İmparatorluğu'nun eski ihtişamını yeniden canlandırma hayalleriyle Akdeniz'de yayılmacı politikalar izliyordu. Ve bu politikaların hedeflerinden biri de Türkiye topraklarıydı.

Mussolini'nin Antalya Rüyası

1934 yılına gelindiğinde Mussolini'nin iddiaları giderek pervasızlaşmıştı. İtalyan lider, Antalya'nın İtalyanlara verilmesi gerektiğini açıkça dile getiriyor, arkasına aldığı askeri güçle tehditler savuruyordu. Sadece diplomatik kanallarla yetinmiyordu; Roma'daki İtalyan öğrencileri Türk Büyükelçiliği önünde gösteriler düzenliyor, "Antalya'yı istiyoruz!" sloganları atıyorlardı.

Bu, genç Türkiye Cumhuriyeti için ciddi bir sınamaydı. Kurtuluş Savaşı'ndan yeni çıkmış bir ülke olarak, tekrar büyük güçlerin emelleriyle karşı karşıyaydık.

Ankara Palas'ta Tarihi Yemek

Mustafa Kemal Atatürk, İtalyan Büyükelçisi'nin bir akşam Ankara Palas'ta yemek yediğini öğrendiğinde, olağanüstü bir kararlılıkla hareket etti. Yanındaki masanın kendisi için hazırlanmasını emretti ve kısa süre sonra restoranda göründü.

Selamlaşmanın ardından başlayan diyalog, diplomatik nezaketten çok, bir lider ile diğer bir lidere gönderilen net bir mesajdı. Atatürk, herkesin duyacağı şekilde, tercüman aracılığıyla yüksek sesle konuştu:

"Antalya'yı istiyormuşsunuz. Antalya, bizim İtalya'daki elçimizin cebinde değil ki, çıkarıp size versin. Antalya buradadır, Anadolu'da. Niçin gelip almıyorsunuz?"

Ve ardından gelen teklif, tarihin en cesur diplomatik hamlelerinden biriydi:

"Ekselans Duce'ye bir teklifim var: Ordusunu göndersin, dövüşelim. Kim kazanırsa Antalya onun olur."

Basit Bir Yurttaş mı, Yoksa Lider mi?

İtalyan Büyükelçisi'nin şaşkınlıkla sorduğu "Bu bir savaş ilanı mı?" sorusuna Atatürk'ün cevabı, hem hukuki zekanın hem de milliyetçi duyarlılığın mükemmel bir senteziydi:

"Hayır. Ben burada herhangi bir vatandaş gibi konuşuyorum. Türkiye adına savaş ilanına sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi yetkilidir. Ama şunu da hatırlatayım: Büyük Millet Meclisi, zamanı gelince, benim gibi basit yurttaşların duygularını da göz önüne alır."

Büyükelçi yemeğini bitirmiş, tek kelime etmeden Ankara Palas'ı terk etmişti. Ancak mesaj Mussolini'ye ulaşmıştı.

Rodos'taki Asker Yığınağı ve İkinci Perde

Mussolini, bu uyarıya rağmen geri adım atmadı. Belki de gururunu kırmak istemeyen İtalyan lider, Türkiye'ye yakın Rodos Adası'na asker yığmaya başladı. Gerginlik tırmanıyor, yeni bir çatışma kaçınılmaz görünüyordu.

Birkaç ay sonra İtalyan Büyükelçisi, Cumhurbaşkanı ile görüşmek için randevu talep etti. Belki de bir ültimatom sunacaktı.

Mareşal Üniformasının Gücü

Atatürk, elçiyi ilk başta günlük kıyafetiyle karşıladı. Ancak konuşmaya başlamadan önce, "Bana on dakika müsaade etmenizi rica ederim" diyerek yan odaya geçti.

On dakika sonra döndüğünde, üzerinde Mareşal üniforması ve çizmeleri vardı. Sessiz ama güçlü bir mesaj: Türkiye konuşmaya hazırdı, ama gerekirse savaşmaya da.

"Buyurun, şimdi sizi dinliyorum."

İtalyan Büyükelçisi'nin afallamış bakışlarından sonra söyleyebildiği tek şey şu oldu:

"Ekselanslarına, Duce'nin selamlarını ve iyi dileklerini takdim etmek için rahatsız etmiştim."

Başka hiçbir söz söylemeden ayrıldı.

Sonuç: Antalya Konuşulmadı Bir Daha

Ertesi gün Mussolini, Rodos'taki askerlerini geri çekti. Ve Antalya'nın adını bir daha ağzına almadı.

Bu olay, sadece bir diplomatik zafer değildi. Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin, büyük güçler karşısında bile kararlılıkla durduğunun, toprak bütünlüğünün pazarlık konusu olmadığının kanıtıydı.

Atatürk'ün bu tavrı bize şunu öğretiyor: Diplomasi masasında güç, sadece ordulardan değil, o orduları kullanma kararlılığından gelir. Ve bazen bir üniformayı giymek, bin kelimeden daha fazlasını anlatabilir.


Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsızlık ve egemenlik mücadelesinin ilham verici hikayelerinden birini sizlerle paylaştık. Bu tarihi anılar, bugünün ve yarının nesilleri için değerli birer derstir.

Yorum Gönder

0 Yorumlar