Header Ads Widget

Ticker

6/recent/ticker-posts

Atatürk Dönemi ve Din: Laikliğin Gerçek Yüzü

Cumhuriyet tarihinin önemli isimlerinden Falih Rıfkı Atay'ın 1964 yılında kaleme aldığı bir yazı, Atatürk döneminde din-devlet ilişkilerinin gerçek mahiyetini gözler önüne seriyor. Atay'ın aktardığı anekdotlar ve değerlendirmeler, o dönem hakkında yapılan birçok yanlış yoruma ışık tutuyor.

Din Özgürlüğü ve Riyakârlık Meselesi

Atay'ın yazısında altını çizdiği en önemli nokta, Atatürk döneminde dini yaşayışın herhangi bir baskı altında olmadığıdır. "Aramızdan namaz kılanları da, oruç tutanları da bilirdik" ifadesi, bu durumu net bir şekilde ortaya koyuyor.

Dönemin yüksek düzeydeki devlet adamları arasında dindar kişilerin bulunması ve bunun doğal karşılanması dikkat çekici. Maliye Bakanı ve daha sonra Meclis Başkanlığı yapan Mustafa Abdülhalik Renda'nın oruç tutması ve Atatürk'ün buna gösterdiği saygı, bu anlayışın somut bir örneği.

Çankaya'daki O Anlamlı An

Atay'ın aktardığı ilginç bir anekdot, Atatürk'ün din özgürlüğüne bakışını yansıtıyor. Bir Çankaya toplantısında Mustafa Abdülhalik Bey'e bir soru sorulması gerektiğinde Atatürk'ün "Mustafa bey oruçludur, şimdi rahatsız etmeyelim" demesi, laikliğin gerçek anlamını gösteriyor. Bu, ne dine müdahale ne de dini yasaklama değil, saygı ve özgürlüktü.

Laikliğin Asıl Hedefi: Siyasi İstismar

Atatürk'ün asıl mücadele ettiği şey, Atay'ın deyimiyle "softanın Tanrı polisliği etmesi"ydi. Yani:

  • Dinin, halk ile hükümet arasına girmesi
  • "Halk benimledir" diye hükümete karşı nüfuz satılması
  • "Hükümet benimledir" diye halka karşı baskı kurulması

Bu yaklaşım, dinin siyasi bir araç olarak kullanılmasını engellemek içindi. Kişisel inanç ve ibadet özgürlüğü ise korunuyordu.

Eğitim Birliği: Milli Bütünlüğün Temeli

Tek okul sistemi, Atatürk'ün en çok tartışılan uygulamalarından biridir. Ancak Atay'a göre bunun arkasındaki mantık netti: Milli birliğin temeli eğitim birliğidir. Farklı sistemlerdeki okullar, toplumsal bölünmeye yol açabilirdi.

Bununla birlikte, Atay önemli bir ayrıntıya dikkat çekiyor: "Bütün kitapçılarda yeni yazı ile ilmihal satılırdı. İsteyenler çocuklarına din eğitimi verirlerdi." Yani ailelerin çocuklarına din öğretmesi engellenmiyordu.

Özel Bir İtiraf

Atay, çok özel bir bilgiyi okuyucularıyla paylaşıyor: Kendi eşinin de çocuklarına din eğitimi verenler arasında olduğunu belirtiyor. Bu itiraf, dönemin atmosferini anlamak açısından son derece değerli. Cumhuriyet'in önde gelen kalemlerinden birinin eşinin bu tercihi rahatça yapabilmesi, toplumsal özgürlüğün bir göstergesi.

Laikliğin Özü: Ayırma Değil, Düzenleme

Atay'ın yazısının sonuç cümlesi, her şeyi özetliyor: "Atatürk devrinin yaptığı şey, din ve dünya işlerini birbirinden ayırmaktı."

Bu, ne dinin yasaklanması ne de yok sayılmasıdır. Sadece dinin devlet yönetiminde araç olarak kullanılmaması, devletin de dini işlere karışmaması anlamına gelir.

Günümüze Düşen Mesaj

1964 yılında yazılan bu satırlar, bugün de güncelliğini koruyor. Falih Rıfkı Atay'ın aktardığı dönem, laikliğin doğru anlaşılması için önemli ipuçları sunuyor:

  1. Laiklik, din düşmanlığı değildir
  2. Laiklik, bireysel inanç özgürlüğünü korur
  3. Laiklik, dinin siyasi istismarını engeller
  4. Laiklik, toplumsal barışın teminatıdır

Atay'ın gözlemlerinden çıkan sonuç net: Atatürk dönemi, ne dine ne de dindarların yaşayışına karşı değildi. Karşı olunan, dinin iktidar aracı haline getirilmesi ve toplumun bu yolla bölünmesiydi.


Kaynak: Falih Rıfkı Atay, "Politikacının Da Bir Adı Riyacı", Dünya, 2 Nisan 1964, s.1.

Yorum Gönder

0 Yorumlar